Dil çeşitliliğini Topoğrafya ile açıklayabilir misiniz?

Dili çalışanlar yalnızca dilbilimciler değil. Fizikçi ve matematikçiler tarafından yakın zamanda yapılan bir araştırma, fiziki yeryüzü şekillerinin lehçelerin dağılımını nasıl etkilediklerini göstermiştir. Dil çeşitliliği ve yaygınlığı ile ilgili bu yeni model, coğrafya ve nüfus yoğunluğunun lehçelerin yayılımını etkilemede nasıl da önemli bir rol oynadığını göstermekte ve tamamı matematiksel olarak açıklanabilmektedir.

Kabarcıkları ve su damlacıklarını tanımlayan matematik, lehçelerin nasıl hareket ettiğini de pekâla açıklayabilir. Yağ ya da su damlaları üzerindeki yüzey gerilimi üzerine yapılan araştırmalar, daha küçük kabarcıkların daha büyük kabarcıklarla nasıl birleştiğini veya farklı türdeki kabarcıkların birbirine karışmak yerine katmanlarla nasıl birleştiğini göstermektedir. Bu yeni dil modeli,  farklı lehçe gruplarıyla karşılaştırılabilir etkilerin ortaya çıktığını göstermektedir.



Yeni konuşma şekilleri, merkezlerdeki büyük popülasyonlardan, yakınlardaki popülasyonlara ‘su kabarcıkları’ gibi yayılım göstermektedir. Nüfusun yoğun bulunduğu bölgeler, kendi yeni lehçe alanlarını yaratmada sınırları genişletmektedirler.

Coğrafyaların, kıyı şeridi girintileri gibi düzensiz çevreye sahip olduğu bölgelerde, lehçe alanları arasındaki sınır çizgileri, alanın kenarına doğru göç etme eğilimi göstermekte ve sonunda bu kenardan dikey yönlü bir yayılım göstermektedir.

Lehçelerin potansiyel fiziki coğrafyalara nasıl yayılacağına dair model projeksiyonlarının, Almanya vadilerinde olduğu gibi, dünya örneklerinde verilen lehçe dağılımlarına karşılık geldiği gösterilmiştir. Bu da modelin inanılırlığını artırmaktadır.

Yeni bir model

Dilbilimciler geleneksel olarak dilin gelişimini zamana göre haritalamak için dil ağaçlarına güvenmişlerdir. Diğer modeller ise dilin tek bir noktadan nasıl yaypılıp, bu kaynağa olan mesafeye göre nasıl değiştiğine bakan dalga modelini içermektedir.

Coğrafyanın dil farklılığı üzerindeki etkisini hesaba katan modeller özellikle nüfus merkezlerine odaklanmıştır. Bu çalışmalar genellikle nüfus yoğunluğunun, dalga modelinin tanımladığı yakınlık etkisinin önemli bir bozucusu olduğunu göstermektedir.

Dil, nüfus merkezinden başka nüfus merkezlerine \”sıçrama\” eğilimindedir; yani yoğun nüfuslu bölgelerde hızlı bir şekilde yayılırlar ve yakınlarındaki bölgelere, bu alanlar üzerinden daha da geniş biçimde yayılırlar. Dil yenilikleri, nüfus yoğunluğunun az olduğu yerlerde daha yavaş bir yayılım sergilemektedir.

Bu çalışma alanı ‘diyalektoloji’ olarak bilinmekte ve topografya özellikleri ve konuşmacı etkileşimi üzerine odaklanarak diyalekt dağılımına bakan Burridge’in yeni modelinin gelişimiyle bozulmuştur.

Bu model, yerel lehçeleri konuşanların çevrelerindeki insanlarla etkileşimde bulunduklarını, evlerinin etrafında küçük bir yarıçapla tanımlandıklarını ve yerel halkın kullandığı dilin oldukça homojen olma eğiliminde olacağını varsayarak başlar. Model, diyalekt dağılımının, bir damla suyun yüzey geriliminin alanını nasıl en aza indirdiğini taklit ettiğini göstermektedir.



Burridge’in modeli kuzey-güney İngilizce lehçeleri arasındaki sınırı ve ayrıca Rheinish lehçelerindeki bazı değişkenleri açıklamıştır. Modelde bariz kusurlar vardır. Yoksulluk veya çatışma nedeniyle dil gruplarının yerlerinden edilmiş olduğu bölgelerde, modelin uyarlanması gerektiği muhtemeldir. Ayrıca herhangi bir insan toplumunda var olan önemli prestij faktörleri gözardı edilmiştir.

İmrenilen ya da önemli nüfus kesimlerinin dil yenilikleri, daha az etkileşim içeren gruplardan daha hızlı yayılacaktır.

Burridge’in modeli bu toplumsal etkinin etkisini yakalayamayabilir ancak dil dışında insan kültürünün diğer yönleri için de etkileri olabilir. Model, teknolojik yenilikler ve sanatsal stiller gibi kültürel öğelerin iletiminde uygulanabilir.

Dil ve İzolasyon

Bir lehçe üç unsurdan oluşur: tarımsal veya dini bir toplumda olduğu gibi, birbirine yakın ve birlikte yaşayan bir grup insan olması gerekir. Ana akım medyadan önce elde edilmesi daha kolay olan bir tecrit unsurunun olması gerekiyor. Son olarak, zaman önemli bir faktördür. Konuşma yolları, en azından vurgular ve lehçeler söz konusu olduğunda, bir gecede değişmez.

Fakat bütün bu faktörler, modern teknolojik ilerleme ile büyük ölçüde bozulmaktadır. Topoğrafya, lehçenin yayılmasında tarihi bir etkiye sahip olsa da insanlar, fiziksel coğrafya tarafından geçmişte olduğundan daha az kısıtlanmıştır.

Rheinish lehçeleri, erişilemeyen vadiler nispeten yalıtılmış olsa da gelişebilir, bu vadiler modern ulaşım sayesinde artık daha erişilebilir durumdadır. Kitle iletişim araçları aynı zamanda diyalekt çoğalması üzerinde de etkiye sahiptir. Yeni dil gelişim modellerinin algılanmasının güç olmasına rağmen, yeni dil etkilerini hesaba katmak için yenileri gerekebilir.

Dil modellerinin sıkça eleştirildiği bir şey de, dil inovasyonlarının yayılmasında ve değişime etki etmede sosyal etkilenenlerin önemli rolü üzerinde durmamalarıdır. Bunlar, geçmiş zamanlarda, Normanlar veya Romalılar gibi diğer dil gruplarından gelen istilacılar olabilir.

Modern zamanlarda yenilik, çevrimiçi olarak etkilenenler aracılığıyla sosyal medya gibi kanallar vasıtasıyla veya belirli bir yerde bir film endüstrisi ile vuku bulabilir. Küçük bir nüfusun, dili etkilemede ağırlığının çok üstüne çıkması her zaman mümkündür, ancak modern zamanlarda modern teknolojiler ve kitle iletişim araçları sayesinde bu grupların etkisi coğrafi açıdan daha da ileriye götürebilir.



Topolojik model, lehçelerin neden bu kadar yaygın olduklarını açıklamada bir miktar yol almış olsa da, ortaya çıkan bir sonraki dil modelinde, medyanın konuşma biçimimiz üzerinde gittikçe artan etkisinin dikkate alınması gerekebilir.

Dil değişikliği söz konusu olduğunda, işler geçmişte olduğundan daha hızlı şekilde meydana gelmekte ve dil iletiminde meydana gelen yeni resmi tam olarak açıklamak için modellerin uyarlanması gerekmektedir.

Scroll to Top